• BLOG

    Sonsuzluğun Hüzünlü Kraliçesi Adeline Virginia Woolf

    Adeline Virginia, yeni yılın ilk ayında doğdu. Şanslı bir bebekti. Ailesi o devrin tüm zorluklarına katlanmak zorunda olmayan, etkin bir sınıfa mensup, ekonomisi iyi bir aileydi. Eğitimli, kültürlü bir baba ve annenin çocuğu olmak, o dönemde ayrıcalıktı. Virginia, dönemin kurallarına sıkı sıkıya bağlı, tutucu denebilecek kadar dindar ve bir o kadar da evlerinde çocuklarını genel kültürle, edebiyatla donanımlandıracak kadar da cömert bir babanın kızıydı. Victoria Dönemi’nde kızların okula gönderilmemesi, Virginia’yı çocukluk yıllarından itibaren isyankâr yapmaya yetecek büyük bir sebepti. Büyük evlerinde Virginia’nın edebiyatını besleyecek birçok kahramanın varlığından başka, sahip oldukları büyük, görkemli ve sıra dışı kütüphane, ailenin en önemli hazinesiydi. Çocukluk yılları, evlerinde devrin en önemli yazar, şair ve ressamlarının…

  • BLOG

    Güz çocuğu Turgut,  kimdir?

    Anadolu’nun kalbinde Ağustos’un en hüzünlü ve bir o kadar da heyecanlı gününde, beyaz, mağrur bakışlı, güz ruhlu bir çocuk doğdu. Sırtından oluk oluk ter akan annesinin kucağına gözleri yumukken gelen Turgut, emerken kana kana hayata başlangıç sütünü, bu dünya için duygu şelalesini akıtacağından habersizdi. Tam bir aile olarak yaşayamadığı çocukluğu, üniforma mecburiyetlerine kurban edilmişti. Babasının subay olması, annesi ile büyümek zorunda bırakmıştı Turgut’u. Yarımdı. Varken yok olan insanların sızısı çok başka ağırlık taşır. Turgut da bu ağırlığı kaldıramayacağı yaşlarda sessizliğe adamıştı kendini. Göçebelik yaşamamak için eksiklik mecburiyeti doğmuştu ailenin gökyüzüne. Toprak göçebeliğinden başka, insan göçleri de pek mümkün değildi Turgut için. Hayatı daima sessize almış bir biçimde yaşıyordu. Yaratılan her…

  • BLOG

    Neden evleniyoruz?

    “AŞK”, Tanrı’nın en mühim hediyesidir. Aşk için yaratıldık ve aşk için yaşıyoruz. Aşk, bildiklerinden vazgeçiştir. Tutsaklıktır ve bir o kadar da zihnin çerçevesinden uzaklaştırıp bizi özgürleştirir. Tutsaklık ve özgürlük gibi iki zıt tanımın bir anda yaşandığı muhteşem bir varlıktır. İnsan, aşkı içinde hapsetmiştir. Zamanı geldiğinde o aşkı yaşayacağı bir beden ister. Kendi ruhunda sakladığı kimliklerine,  hislerine, isteklerine uygun başka bir bedeni aşkı yaşamak için uygun bulur. Bir gözün içinde kendi gözünü görmek, bir tenin dokunuşuyla tutkuya bulaşmak ister. Gülümsemenin içinde saklanan mutlu bir ruh, kusursuz bir bakış sonrası, benzer istekler ile aşk iki bedene yerleşir. Aşk bedenleri ayrı kalamazlar. Daima bir arada olmak, tüm hayallerinin,  planlarının içinde bir olmak isterler.…

  • BLOG

    Nazım Olmak…

    15 Ocak 1902 tarihi tüm dünyada sevgiyle, övgüyle anılacak büyük bir şairin doğumuna şahitlik edilen bir tarihti. Selanik, kucağında büyük bir şairi büyütüyordu. Nâzım Hikmet’in babası Hikmet Bey, Matbuat Umum Müdürlüğü ve Hamburg Şehbenderliği (Konsolosluk) yapmış, döneme göre mühim bir şahsiyettir. Nâzım Hikmet adını, Hikmet Bey’in babası olan şair Nâzım Hikmet’ten almıştır. Nâzım’ın annesi Celile Hanım ise ilk Türk kadın ressamlardan biridir. Eğitimli ve üst tabakadan bir aileye sahip olan Nâzım’ın babası Türk, annesinin aile kökleri ise Polonya ve Almanya’ya dayanmaktadır. Annesi Celile Hanım, piyano çalan, ressam denilebilecek ölçüde iyi resim yapan, Fransızca bilen bir kadındır. Celile Hanım, bir dilci ve eğitimci de olan Hasan Enver Paşa’nın kızıdır. Babasının Sultan…

  • BLOG

    Edebiyat Dedikoduları…

    Bana göre dedikodu; Kendimizden başka insanlar hakkında edindiğimiz bilgiler ya da kendimizce tespit ettiğimiz, bize göre, bizim bakış açımızla oluşturulmuş zannetme öykülerinin o bahsi geçen kişilere değil de, tanıdığı ya da tanımadığı fark etmeksizin başka insanlara iyi ya da kötü amaçlı duyurulması işlemidir.  TDK’ya göre; başkalarını çekiştirmek ve kınamak üzere yapılan konuşma, kov, gıybet, kılükaldır. Tanımından da anlaşılacağı üzere; dedikodu iyi niyetli bir faaliyet değildir. İnsan olarak dedikodu eğilimimiz kuvvetlidir ve herkes ne kadar da “Ben dedikodu yapmayı hiç sevmem,” dese bile bu faaliyetin bir kıyısında yer alır. Bu sebeple ben de “Masum Dedikodu” amacıyla “Edebiyat Dedikoduları Serisi” yazmaya karar verdim. Bu dedikodu serisi, hem kendi edebiyat ve kültürel geçmişimizden…

  • BLOG

    Cemal Süreya yüreğinden hayat…

    Sessiz bir İstanbul tepesinden güneşe bakarken karanlıktı zihninden geçenler. Kendi gözlerindeki derin ışığı fark etmeden karanlık zihnin içinde aydınlık bir anı arıyordu gözleri. Zihinsel gölgelerin karanlığı ile hayatına bakıyordu. Kimsenin göremeyeceği bir yerden bakıyordu hayata, Cemal Süreya yüreğinden… “Vuslatta aşk yoktur,” der, mutluluk tanımı ile anılan aşk hikâyesi sonlarına inanmazdı. Onun için aşk; ruhu kanattıkça, coşturdukça, kıskaçlarıyla sıkıştırdıkça yaşanabilirdi. Gözleri bir çift göze aşkla dokunursa, başka gözleri görmez, aşkla baktığı gözlerinde başkalarına karşı kör olmasını isterdi. Ülke dolusu göz bakıyordu ona ancak onun gördüğü yalnızca kendi aşk bedeninin gözleriydi. Yosun gibi, çam gibi, kömür gibi, bal gibiydi o gözler. Her birinin doğa hazineleriyle anlatılabilir hikâyesi vardı. Cemal’e dokunan gözler kırmızılaşırken,…

  • BLOG

    Beni sen mi yarattın?

    Başlığı okuduğunuzda zihniniz size ne cümleler kurdurdu az çok tahmin edebilirim aslında. Asıl amacım hesap soran bir sevgili ya da ailesiyle çatışan bir ergen gibi konuşma yapmak değil. Yani son günlerde sıkça duyduğumuz ‘Atarlı konuşmalar’ başlığına uygun bir soru cümlesi değil bu. Zihnimizin ve duygularımızın yönetimiyle etrafımıza topladığımız farklı etiketlerdeki insanları kendimizin belirlediğini hatta algılarımıza göre onları kendimize göre yarattığımızı, yaşattığımızı anlatan bir paylaşım olacak bu yazı. Psikolojinin yakından ilgilendiği varoluş, evrenle uyumlaşma, kendinle uyumlaşma, iletişimin şifreleri gibi birçok konu başlığına malzeme olan insan algısının ürünüyüz her birimiz. Birçok örnekleme ile durumu anlatabilirim aslında. Çocuk, ergen ve yetişkinlerin oluşturduğu bir ailede yaşananlara bakacak olursak; her birinin aile içindeki insanları kendine…

  • BLOG

    Sınırlarımızı Nasıl Belirleriz?

    “10 MADDELİK FORMÜLÜ UYGULA MUTLU İNSAN OL!” Tüm ilişkilerimizde pişmanlığa dönüşen tek bir suçumuz var biliyor musunuz? Üstelik bu suçu kendimize karşı işliyoruz. Özellikle suç kelimesini kullandım, hata demedim çünkü hataların etkisinden daha büyük zarar veriyor hayatımıza.  Duygusal eksiklikler, ihtiyaçlar, sevilme beğenilme ya da onaylanma arzusu kaygıya dönüşünce işlediğimiz bu suç; insanların bizi değer beklerken değersizleştirmesine hatta yok saymasına neden oluyor. “Sınırsızlık…” Sınırlarınızın olmaması; korumaya yönelik kulesi, askeri olmayan bir sarayda yaşamaya benzer. Kral ya da kraliçe olsanız neye yarar? Eninde sonunda o saray işgal edilmez mi? İşte bizim kendimizi benlik olarak korumaya yönelik bir takım önlemlerimiz ya da prensiplerimiz yoksa insanlar sürekli hayatımızı işgal eder ve hep başkalarının hayatını…

  • BLOG

    Aşk Acısı Nasıl Geçer?

    Yazıyı merak ettiğinize göre; ayrılık acısı çekenler, ayrıldığı insanla eskiden birlikte gittiği mekânlara gitmekten çekinenler ya da özellikle acaba onunla karşılaşır mıyım diye planlar yapanlar, ortak arkadaşlarından haber almak için ajanlık peşinde olanlar sanırım buradalar. Duygusal şarkılarda gözleri dolanlar ve sosyal medya hesaplarında iğne değil, çuvaldız şeklinde laflarla can acıtma çabasında bulunanlar;  “stalk”lara doyamayanlar, whatsapp başında çevrimiçi oldu mu, olacak mı diye sabahlayanlar, mavi tiki görünce gözleri dolanlar ama cevap gelmeyince yıkılanlar da burada sanırım.     Eski sevgilisinin profilinde yeni arkadaşı var mı yok mu diye kontrol edenler, beğenilerini, yorumlarını takip edenler, sözlü sosyal medya paylaşımlarında yıkıldığı belliyken görsellerde dünyanın en eğlenen insanı gibi görünme çabasında olanlar da buradaysa, hayatımızın…

  • BLOG

    Sorunlu İlişkiler Ve Çözümleri

    Çağın kronik hastalığı diyebileceğim kadar ciddi bir konu içeriği ile yeni bir sohbete başlıyoruz. İşte sorularımız, sorunlarımız ve çözümleri içerikli bölüm başlıyor. Yüzleşmeye hazır mısınız? *Neden ilişkilerimiz sürmüyor? *Neden doğru ilişki gelip beni bulmuyor? *Ben neden ilişkilerimde başarısızım? *Ne yapsam beni daha çok sever? *Nasıl vazgeçilmez olabilirim? *Neden kendimi doğru anlatamıyorum? *İlişkiyi uzun süre sürdürebilmenin formülleri nelerdir? Yazdığım soruların dışında kendinizce birçok ilişkilere dair sorular soruyorsunuzdur. Aklıma gelenleri paylaştım. Madde madde açıklayalım. 1- Herkes kendini mükemmel zannediyor. Kimse kendi kusurlarını keşfetme derdinde değil ve daima karşı tarafta koz elde edebileceği; kusur, hasar arıyor. Kendi vicdan aynalarına bakmıyorlar. Başkalarının kusurlarına büyüteçle yaklaşırken, kendi yaşam aynamıza bakmaktan vazgeçmemeliyiz. 2- Herkes ilişkiye dair…